TV,Radyo
Vericileri ve Çevresine Verdiği Zararlar.
TV,Radyo Vericileri ve
Çevresine Verdiği Zararlar
Radyo ve TV vericileri de RF
elektromanyetik dalgalar yoluyla yayın yaparlar. Yayın yapan
antenlerden dolayı çevrede yaşayanları etkileyebilecek RF enerjisi
miktarı, istasyon tipi, kullanılan antenin tasarım karakteristiği,
antene iletilen güç, antenin yüksekliği ve antenden uzaklığa göre
değişir.
Bazı frekanslarda insan vücudu tarafından emilen elektromanyetik
enerji başka frekanslardaki emilime göre daha fazladır. Dolayısıyla
yayınlanan sinyalin frekansı da önemlidir. Kişinin boyutlarına bağlı
olarak ayakta duran bir yetişkinin RF elektromanyetik dalgalardan en
fazla etkilenebileceği frekans bölgesi 80 ile 100 MHz arasındadır.
Ancak, radyo ve TV verici antenleri yüksek kuleler üzerine
kuruldukları ve kuruldukları bölgelerin yaşam bölgelerine uzak
seçildikleri sürece halkın etkilenebileceği RF enerji seviyeleri
önerilen seviyelerin altında olmaktadır. Dolayısıyla, radyo ve TV
vericileri insanların yaşam alanlarından uzak yerlere
kurulmalıdırlar.
Alıntılar :
1) 1982’de ABD Oregon Unlversitesi’nden DR. W. Morton, Oregon radyo
antenine yakın evlerde kanserin arttıgını gösterdí.
2) 1981 ‘de Honolulu’da Dr. B. Anderson ve A. Henderson TV ve radyo
antenlerinin kanser riskini %37.5 arttırdıgmı gösterdi.
3) 1995’de Sidney’de Dr. Bruce Hocking TV antenine 4 km. ‘den daha
yakın evlerde çocuk akut Ienfatlk Iösemisinin %50’den fazla (1.61
kat) arttığını gösterdi. Çocukların aldıkları MD dozu 0.02-8
mikrowatt/cm2 idi; yani Avustralya için MD tehlike smırının 1000’de
birlnden az. Düşük doz MD’ların kanser yaptıgına dair bu çok
kuvvetli bir kanıttı. Bu çalışma ABD Enerji Bakanlıgı yıllık
toplantısmda takdim edildi.
Elektromanyetik radyasyon, insan ve
çevre sağlığını tehdit ediyor. Dünya Sağlık Örgütü ve bağımsız bilim
adamlarının en üst perdeden dikkat çektiği tehlikeden korunmak için
öncelikle tedbirli olmak gerekiyor.
İstanbul’un şiirlere şarkılara ilham veren tepesi Çamlıca’nın
eteklerinde kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz. Tepe ve civarında
âdeta kanserden geçilmiyor! Televizyon ve radyo vericileriyle dolu
tepe çevresinde oturanlar, ayrıca uykusuzluktan, baş ağrısından,
yorgunluktan, sinir bozukluğundan da şikâyetçi. Babasını kısa bir
süre önce kansere kurban veren Kısıklı Mahallesi Muhtarı Erkan
Kalkan, burada oturan 30 bin kişinin 30 bininin de elektromanyetik
kirlilikten rahatsız olduğunu söylüyor.
Ferah Mahallesi’ndeki Irmak Sokak’ta da durum aynı. 30’lu yaşlarda
iki genç anne ve 40’lı yaşlarda bir taksici kanserle mücadele
ediyor. Kimliklerinin açıklanmasına rıza göstermedikleri için
isimleri bizde mahfuz. TRT’nin 1972’de inşa ettiği beton verici
kulesinin yanı başındaki evine doğru bastonuyla çıkan 79 yaşındaki
Battal Polat, vericilerin, özenerek diktiği kiraz ağacını bile
kuruttuğunu söylüyor. Yatağa mahkûm olan eşi Gülcemal Polat’ın
felcini de elektromanyetik kirlenmeye bağlıyor. Battal Polat,
sokağındaki kanser ve felç hastalarını bir nefeste sayıveriyor.
Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa Kara da bölgede ev ve ofis
kiralamayı düşünen yabancıların elektromanyetik kirlilik ölçüm
sonuçlarını görünce vazgeçtiklerini belirtiyor.
Çamlıca’da vericiler sebebiyle gözle görülür hâle gelen rahatsızlık
ve hastalıklar, aslında hepimizin başında “Demokles’in kılıcı” gibi
asılı duruyor. Her yanımızı saran elektrikli cihazlardan yayılan
elektromanyetik dalgalarla iç içe yaşıyoruz. Orta yaşlarda olanlar,
dede, hatta baba eviyle kıyaslanmayacak kadar çok elektrikli cihaza
sahip. Bu akımın hep yukarı doğru hareket edeceğini söylemek için
kâhin olmaya gerek yok. Âdeta vücudumuzun bir organı hâline gelen
cep telefonları, her gece önünde saatler geçirdiğimiz televizyonlar
birer manyetik radyasyon yayıcısı. Evimizdeki kablosuz modem ve
bilgisayarımız hiç de masum değiller. Kullandığımız cihazları
saymaya kalksak herhâlde derginin sayfaları yetmez. Buzdolabı,
çamaşır, saç kurutma ve tost makineleri, fırın, tasarruflu ve
floresan lambalar, kombi, klima…
Elektromanyetik radyasyona maruz kalmamız sadece evimizle sınırlı
değil. İş yerlerinde fotokopi makineleri, bilgisayarlar ve diğer
teçhizatlardan yine radyasyon fışkırıyor. Devlet dairelerine ve
havaalanlarına girerken geçtiğimiz metal dedektörlerinde iyice
ışınlanıyoruz. Hadi işi gücü geçtik; gelelim hafta sonuna. Aile boyu
gidilen alışveriş merkezlerinin kapısında da bırakmıyor peşimizi
radyasyon. Hele hele tren, metro ve uçak yolculuklarında da yüksek
miktarda elektromanyetik radyasyon alıyoruz.
Ne yazık ki ölümcül tesirleri uzun zaman içinde ortaya çıkan
elektromanyetik alanların sigara gibi yakayı ele vermesi gecikeceğe
benziyor. Biraz sabrınız varsa bu yaygın tehlikeyi enine boyuna
inceleyelim. Tartışılan bu konu hakkında dünyadaki gelişmelere göz
atalım.
Elektomanyetik=radyasyon
Elektromanyetik dalgalar, boşlukta ışık hızında titreşerek (saniyede
300 bin km) yol alırlar. Yayılma hızı, dalgaların geçtiği ortamın
elektriği ve manyetik özelliklerine göre değişir; dalga boyu,
frekansı ve hızı arasında ilişki vardır. Işık hızını dalga boyuna
böldüğünüzde, elektromanyetik dalganın frekansını bulursunuz. İşte
doğal ve suni olarak üretilen elektromanyetik dalgalar, frekans ve
dalga boyuna göre tasnif ediliyor. Elektromanyetik dalgalar, madde
içine nüfuz edebilme özelliği sebebiyle radyasyon olarak da
adlandırılıyor. Radyasyonlar, madde içine nüfuz edip atomları
iyonlaştırması (atom moleküllerinden elektron koparabilmesi) ya da
iyonlaştırmaması itibarıyla iki sınıfta inceleniyor. Cep
telefonları, haberleşme cihazları ve tüm elektrikli cihazlar,
iyonlaştırmayan radyasyon (0-300 GHz) içinde ele alınıyor. Nükleer
radyasyon, nötron, proton, alfa, beta tanecikleri, x-ray, MR ve
röntgende kullanılan x ve gama ışınları ise iyonlaştırıcı radyasyon
(300 GHz ve üstü) türünde yer alıyor.
Elektromanyetik radyasyon da kendi içinde iki ana gruba ayrılıyor.
Çok düşük frekanslı radyasyon (ELF) ve radyo frekanslı radyasyon
(RF). ELF radyasyona elektrik iletim hatları, evlerdeki elektrik
tesisatları, elektrikli aletler yol açıyor. RF radyasyonun faili ise
cep telefonları, baz istasyonları, radyo ve televizyon vericileri,
modemler, radar, jammer ve mikro dalga fırınlar… Elektromanyetik
dalgaların yansıma, kırılma, girişim ve polarizasyon özelliği
bulunuyor. Bu dalgalar enerji taşıyor. Geçtikleri ortama
iyonizasyonun yanı sıra uyarım ve ısı enerjisi de taşıyor.
İşte elektromanyetik dalgaların bu özellikleri insan bünyesinde
muhtelif menfi tesirlere yol açıyor. İnsana da bir manada elektrikle
çalışan bir mahlûk diyebiliriz. İnsan bedeni fonksiyonlarının hepsi
1-250 mikro volt gerilimli elektrik uyarılarıyla gerçekleşiyor. ELF
radyasyonu dışarıdan bu hassas sistemi etkileyerek tabii dengeyi
bozabiliyor. Elektromanyetik alanların iki tür biyolojik tesiri
bulunuyor. Kısa sürede; baş ağrısı, göz yanması, yorgunluk, gece
uykusuzluğu, hâlsizlik, baş dönmesi hissediliyor. Uzun sürede ise
insan bünyesindeki moleküler ve kimyasal bağlara, hücre yapısına ve
bağışıklık sistemine zarar veriyor.
Elektromanyetik kirlenme ve biyolojik tesirleri konusunda Türkiye’de
en tanınmış uzmanlardan biri Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Şeker. Cep telefonu ile uçak
kokpitinden görüşme yapılmadığına dikkat çeken Şeker, manalı bir
benzetmede bulunuyor: “Uçağın haberleşmede ve kendi dâhili
kumandasında kullandığı frekansla cep telefonunun frekansı
örtüşüyor. Ortada açık bir risk var. Hem de ısı ile ilgili olmayan
bir risk. İşte cep telefonu sinyalleri bir manada insanda da beyin
kaynaklı elektrik düzenini bozarak benzer etki yapıyor.”
Düşük frekanslı radyasyon
Şeker’e göre elektromanyetik kirlilik konusundaki en etkili cihaz
cep telefonları. Ateş tuğlası ebadındaki ticari ilk cep telefonu
Motorola Dynataç 8000 X, 1983’te piyasaya çıktığında 4 bin dolardan
satılmıştı. Bugün sektör, dünya nüfusunu geçen cep telefonu
üretimiyle global çapta yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık hacme ulaşmış
durumda. Abone sayısı 4,8 milyar civarında. Türkiye’deki rakam ise
65 milyon. Bunun yüzde 44’ü ise 3G abonesi. Türkiye’deki pazarın
büyüklüğü ise 30 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Dünyanın en
büyük 4. cep telefonu pazarı olan ülkemizde 136 milyon aktif cep
telefonu bulunuyor. Yaklaşık 46 bin baz istasyonu sinyal yayıyor.
Kaçak yollarla gelenler de hesaba katıldığında mobil hizmetlerin
başlamasından bu yana yurda 225 milyon cep telefonunun girdiği
tahmin ediliyor. Türkiyeli aboneler yılda 38 milyar 500 bin mesaj
atarak 2011’de Avrupa şampiyonu oldu. Ayrıca her bir abone yıllık
ortalama 261 dakika konuştu.
Elektromanyetik kirliliğin olumsuz tesirleri, dalganın frekansına,
güç ve alan yoğunluğuna, kaynağın uzaklığına, maruz kalma süresine,
etkilenenin ölçülerine ve elektriğin özelliklerine göre değişiyor.
Mesela, ortalama bir baz istasyonunun yaydığı radyasyon 10
volt/metre. Fakat ütününki 50 volt/metre. Bu durumda ‘Ütü daha
zararlıdır’ demek yanlış. Çünkü cep telefonundan kaynaklanan
radyasyonun sınır değeri 41 volt/metre iken ütüde bu rakam 5000
volt/metre. Yani her kaynağı, kendi güvenlik limiti ile
karşılaştırmak gerekiyor. Üstelik âdeta bir organ hâline gelen cep
telefonunun sinyaline maruz kalma süresi, diğer cihazlarla
karşılaştırılamayacak kadar uzun. Bu noktada özellikle hamileler ve
çocuklar daha yüksek risk grubunda bulunuyor. Elektromanyetik
kirlenme duyularla hissedilmiyor. Vücut ısısını 0,5 ila 2 derece
arasında artırıp dengeyi bozuyor. Beyinde 0,5-120 Hz arasında oluşan
beyin dalgaları aynı zamanda elektromanyetik alanlar. Beyin
dalgaları, işlevleri yönüyle 6 banda ayrılıyor. Bu dalgalar beyinde
gerçekleştiğinde insan; korku, sevinç, düşünce gibi ruh hâllerini
yaşıyor. Ev içinde kullanılan tüm elektrikli cihazların 50 Hz
frekanslı olması sebebiyle, verdikleri radyasyon beyin dalgaları ile
eşleşebiliyor.
Günümüzde cep telefonlarını savunan çevreler, özellikle cep
telefonunun ısı etkisini öne çıkarıyor. Cep telefonu haberleşmesinde
kullanılan frekansın ‘iyonlaştırıcı radyasyon’ üretmediğine dikkat
çekiyorlar. Oysa cep telefonlarının ısı ile ilgili zararlarının yanı
sıra başka olumsuz etkileri de bulunuyor.
2007’de uzmanlar bir araya gelerek dünyada büyük yankı uyandıran
‘BioInitiative Report” isminde kapsamlı bir rapor yayımladı.
www.bioinitiative.org internet adresinden ulaşılabilen raporda,
elektromanyetik alanların güvenlik standartlarının, ısı ile ilgili
olmayan biyolojik tesirlerine göre yeniden ve acilen düzenlenmesinin
zaruri olduğu belirtiliyor. Ayrıca, dünyada muhtemel bir beyin
tümörü salgını ve farklı hastalıkların yaşanacağına dikkat
çekiliyor. Raporda en dikkat çekici bölüm çocuklara ayrılıyor.
ABD’de yapılan bir çalışmaya göre taşıma hatları ve evlerdeki
cihazların yaydığı çok düşük frekanslı radyasyon (ELF) sebebiyle
görülen çocuk lösemisi yüzde 20-35 oranında.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de 2007’de yayımladığı raporunda çocuk
kanserlerinin evdeki düşük yoğunluklu manyetik alanlarla
bağlantısını kabul etti. Time dergisinin 24 Şubat 2003 tarihli
sayısının 46-47. sayfalarındaki habere göre, İsveç Lund
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Leif Salford, geniş çaplı biyolojik
deneylerin sonuçlarını ABD’deki Journal of National Institute of the
Environmental Health Science adlı bilim dergisinde yayımladı. Bu
çalışmaya göre; çok az miktarda bile olsa cep telefonundan yayılan
radyasyon hücrelere zarar veriyor ve ölümlerine bile neden oluyor.
Cep telefonu radyasyonu, zararlı maddelerin beyne girmesine yol
açıyor. İki saat cep telefonu dalgalarına maruz bırakılan farelerin
beyin hücreleri AB standartlarının 1000 katı altındaki radyasyon
seviyelerinde bile öldü. Bu değere cep telefonu kullanırken kolayca
ulaşılıyor. Pasif sigara içicileri gibi cep telefonu yakınında
bulunanlar da zarar görüyor.
Başka bir araştırmada ise dünyaca tanınmış 16 bilim insanı, güvenlik
standartlarını belirleyen Uluslararası İyonlaştırmayan Radyasyondan
Koruma Komitesi’nin (ICNIRP) limitlerini ve güvenlik standartlarını
belirleyen görüşlerini kabul etmediklerini açıkladılar. Bu
bildirgede güvenlik standartlarının önemli hatalar içerdiği, kasten
yanlış yapılan sunumlara göre oluşturulduğu ifade edilmişti.
Çalışmalara son noktayı Dünya Sağlık Örgütü koydu. Kansere sebep
olan radyasyonu özelliklerine göre gruplayarak her yıl duyuran Dünya
Sağlık Örgütü Kanser Araştırma Ajansı (IARC), yüksek gerilim hatları
ve evdeki düşük elektromanyetik frekanslar’dan (ELF) sonra cep
telefonlarını da muhtemel kanserojenlerin bulunduğu 2-B grubuna
dâhil etti. Bu durum, 31 Mayıs 2011’de 208 no.lu basın bildirisiyle
kamuoyuna duyuruldu. Bu konuda ayrıntılı bilgi,
http://hps.org/hpspublications/articles/cellphoneuse.html internet
adresinden alınabiliyor.
Peki, çok sayıda bilim insanının itiraz ettiği güvenlik standardı
nedir? Bu standart cep telefonları için Özgül Soğurma Değeri adı
verilen İngilizcesinin baş harfleri ile anılan ‘SAR’ değeri. 1998’de
belirlenen kıstaslara göre bu değerin cep telefonları için 1’den
küçük olması isteniyor. SAR değeri belirlenirken 170 santim
boyundaki yetişkin birinin vücut ısısını en fazla 1 derece
yükseltecek etki nazara alınıyor. Bugün kabul edilen limit değerler
yerine meslek ve yerleşimi sebebiyle elektromanyetik alanlara
şiddetli ve uzun süre maruz kalanlar için daha farklı güvenlik
kıstaslarının belirlenmesi gerekiyor. Ayrıca, farklı radyasyon
türleri için farklı limitler konulması icap ediyor. Sınır değerlerin
çocuklar dikkate alınarak yeniden şekillendirilmesi isteniyor.
Limitler nasıl belirleniyor?
Cep telefonlarında limit değerlerin çok yüksek derecede tutulduğuna
dikkat çeken Selim Şeker, “Tepe değeri koyuyorum. Bunun altında kim
ne isterse yapsın.” denildiğini vurguluyor. Şeker, cep telefonu
sinyallerinde çok sayıda Avrupa ülkesinde sınır değeri 1 volt/metre
olarak alırken, Türkiye’de 10 volt/metre alındığını belirtiyor.
Birden fazla baz istasyonundan kaynaklanan elektromanyetik
kirlilikte ise ülkemizdeki sınır değer 41 volt/metre. Ülkeler
arasındaki limit değerlerdeki uçurumun, ‘ihtiyat’tan kaynaklandığını
söyleyen Şeker şunları ifade ediyor: “Bazı ülkeler, 1 SAR değerinin
50 hatta 100 kat altındaki değeri kabul ediyor. İhtiyatlı
davranıyor.”
ICNIRP, kafada oluşacak SAR değerini 2 watt/kilogram olarak kabul
ediyor. Baz istasyonları için belirlenen değer ise 900 Mhz için 42
volt/metre, 1800 Mhz için 57 volt/metre.
Şeker, kamuoyunun pek de bilmediği ilginç bir ayrıntıya şöyle dikkat
çekiyor: “Limit değerler belirlenirken plastik bir manken
kullanılıyor. Mankenin içine insan biyolojik özelliklerine eş değer
yoğunlukta et konuluyor. Sinyal verilip sıcaklık artışına bakılıyor.
Ama burada bir hata yapılıyor. Bu cansız. Cansız maddelerden elde
edilen değerlerle canlıyı nasıl korursun ki? Böyle bir şey olabilir
mi? Bu testin yapıldığı laboratuarlarda kokudan durulmuyor. Üstelik
bu manken 200 bin dolara satılıyor. TÜBİTAK’ta var.”
Şeker’e göre, elektromanyetik kirlilikle ilgili standartlar 1998’de
yayımlandı. Cep telefonları o zaman yaygınlaşmaya başlamıştı.
Yeterli araştırma yapıldığı söylenemez. O tarihli standartlar hâlâ
geçerli. Selim Şeker’in ‘Cep Tehlikesi’ adını verdiği bir kitabı da
bulunuyor. Şeker’in üniversitedeki odası bu kitapla dolu. Şeker,
kitaplarını işaret ederek “Her nedense kitapçılarda satılması
engelleniyor.” diyor.
Şeker, çeşitli misallerle zenginleştirdiği uyarılarını şöyle dile
getiriyor: “Amerika, 2. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın iki şehrine
atom bombası attığında ertesi sene araştırma yapılmış. Kanser
oranlarında artış olmamış. Kanser için en az 10 sene geçmesi
gerekiyor. Nükleer radyasyonun kurucusu Madam Curie, kanser
oluşacağını bilmediği için bu hastalıktan öldü. TÜBİTAK desteğiyle
İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 14 akademisyenden oluşan heyet,
2007’de Karadeniz’in kanser haritasını çıkarırken ilginç bir sonuçla
karşılaştı. En yüksek kanser oranı, Ordu ile Artvin arasında yüksek
gerilim hatlarının altında yaşayanlarda görüldü. Kapsamlı araştırma
7 il ve 15 bin kanser hastası üzerinde yapıldı.”
3G, radyasyonu yaygınlaştıracak
Şeker, kıstas belirlenirken elektronik mühendislerinin görüşlerinin
alınmadığını, modülasyonun önemli olduğunu belirtiyor. 3G’nin diğer
cep telefonu bağlantı modülasyonuna (900-1800 Mhz) göre 10 misli
riskli olduğunu ifade eden Şeker, 3G’ye aynı kriterlerin
uygulanmasının yanlış olduğunu dile getiriyor. 29 Temmuz 2009’da cep
telefonu operatörlerinin yoğun reklam kampanyasıyla devreye giren 3G
(2100 Mhz) ile haberleşme için çok daha fazla sayıda baz istasyonu
gerekiyor. Çünkü 3G baz istasyonlarının kapsama alanı diğerlerine
göre yaklaşık 9 kat daha dar. Gücü ise yaklaşık 20 watt civarında.
Uzmanlar, bu teknolojinin elektromanyetik radyasyonu
yaygınlaştıracağı ve insana daha yakın hâle geleceği uyarısında
bulunuyor. İngiltere’de bu teknolojiye geçildikten sonra baz
istasyonu sayısının 70 bin civarında arttığı ifade ediliyor. 3G, alt
teknolojilere göre yaklaşık 25 kat fazla bir bant genişliğini
kaplıyor.
Selim Şeker, her okula kablosuz internet ağı kurulmasını ve her
öğrenciye bilgisayar verilmesini ihtiva eden Fatih Projesi’nin genç
nesillerin sağlığı için önemli bir tehdit olacağı uyarısında da
bulunuyor. Kullanıcı gençlerin güvenlik konusunda eğitilmesi
gerektiğini belirten Şeker, bu projenin gerekli tedbirler alınarak
uygulanması görüşünde. Şeker’in diğer bir uyarısı da alışveriş
merkezleri ve şirket kapılarındaki metal dedektörleri.
Selim Şeker, elektromanyetik tehdide daha önce maruz kalmış gelişmiş
ülkelerdeki olayları da yakından takip ediyor. ABD’de sigaranın
zararsız olduğunu ispat için şirketlerden para alarak çalışan ve bir
de kitap yayımlayan Georges Carlo’ya dikkat çeken Şeker, Carlo’nun
çalışmalarının etkisiyle ABD’de sigara yasaklarının uzun yıllar
ötelendiğine dikkat çekiyor: “Cep telefonunda sigara ile aynı durum
ortaya çıkınca telefon şirketleri ile Carlo anlaştı. Carlo’ya
‘Sigarada iyi iş yaptın. Şimdi cep telefonunda yap. Ne kadar
istiyorsun? Al sana 25 milyon dolar’ dediler. Carlo, 1993’ten 1999’a
kadar bir araştırma programı yürüttü. ABD’nin en iyi
araştırmacılarını tuttu. 8 milyon dolarlık bir laboratuar kurdu.
Sonuçta ekibi Carlo’ya ‘Sigarada kesin zararsız’ diyerek büyük tepki
çektin. Yalan söyledin. Bunu toplum kabul etmez. Şimdi çekimser kal’
tavsiyesinde bulundu. Sonuçta ‘Cep telefonunun zararlı veya zararsız
olduğunu tespit edemedik’ mealinde bir sonuç kamuoyuna açıklandı. Bu
beklenmedik netice üzerine şirketler derhâl Carlo ile tüm
bağlantıları kesti. Hatta yaptıkları açıklamalar ve medyadaki
destekçileri vasıtasıyla milyon dolarlarca fon verdikleri adamın
deli olduğunu bile iddia ettiler. Carlo’ya sıkı bir medya ambargosu
konuldu. Carlo da bir yazar tutup kitap yazdırdı. Bu kitapta her
şeyi itiraf etti.”
Selim Şeker ayrıca, ABD’de epey gündemde kalan Onkolog Devra
Davis’in yazdığı ‘Disconnect’ adlı kitaba dikkat çekiyor. Kitapta,
cep telefonu üreten bir firmada çalışan mühendisin hikâyesine yer
veriliyor. Cep telefonlarının piyasaya çıktığı ilk senelerde
biyolojik tesirlerini ölçmek için manken yerine mühendisler
kullanılmış. Kansere yakalanan bir mühendis hakkını arayınca işten
atılmış. ‘Rus Ruleti’ adıyla yazdığı kitap da toplatılmış. Davis,
kitabında, mağdur mühendisle röportaj yaptıktan sonra iki adamın
gelip kendisine mühendisin güvenilmez, hatta deli olduğunu
söylediğini de aktarıyor.
Radyasyon tepesi Çamlıca
İstanbul Çamlıca’daki radyo ve televizyon vericilerinden kaynaklanan
elektromanyetik radyasyon, sağlığa zarar verdiği bilinen sınırların
onlarca katına ulaşıyor. Başbakan Erdoğan’ın Kısıklı’daki konutu ve
önde gelen holdinglerin merkezleri bu bölgede yer alıyor. Bölgede
150 bine yakın kişi ikamet ediyor. Üsküdar Belediye Başkanı Mustafa
Kara, elektromanyetik kirlilik ölçümü yaptıran yabancı şirketlerin
ve yöneticilerinin bölgede ofis ve ev tutmaktan vazgeçtiklerini
belirterek “Ne yazık ki başbakanımız ve Türkiye’de ilk üçe giren
şirketler burada.” şeklinde hayıflanıyor.
1990’ların başında özel radyo ve televizyonların kurulmasından sonra
Çamlıca, vericilerin yoğun olarak kurulduğu bir merkez hâline geldi.
Daha önce tepede polis telsiz ve radyosu antenleri ile TRT vericisi
vardı. TRT vericisinin seneler önce yapılmasına rağmen yüksek bir
beton kule üzerinde faaliyet göstermesi oldukça manidar. Türkiye’de
o tarihlerde radyo ve televizyon yayıncılığı ile ilgili mevzuat
bulunmadığı için vericiler kaçak olarak yapıldı. Tepe âdeta bir
anten tarlasına dönüştü. Elektromanyetik kirlilik kavramının ise
esamisi bile okunmuyordu. O tarihten bu tarafa antenlerin sağlık ve
peyzaj açısından sakıncalarını gidermek için Çamlıca Tepesi’nde
sembol bir anten kulesi yapılması düşünüldü. Bu amaçla bir proje
yarışması açıldı. Ancak yayıncı 17 şirketin bir araya gelerek Anten
AŞ adı verilmesi planlanan bir şirket kurması ve TRT önderliğinde
icraatta bulunması gerekiyor. Ne yazık ki bu iş neticelendirilemedi.
Sakinler şikayetçi ama...
Çamlıca’dan Adalar’a kadar olan güzergâhta yer yer yüksek değerler
ölçülüyor. Yüz binlerce kişi aynı etkiye maruz kalıyor. Kısıklı’da
30 senedir kahvehane işleten Arif Er, mahallede vericilerden
rahatsızlığın üst seviyede olduğunu anlatıyor. Kahvehaneye dönerek
“Arkadaşlar antenlerden şikâyeti olan var mı?” diye bağırması hemen
her masadan karşılık bulunuyor. Genel şikâyetler uykusuzluk, baş
ağrısı, sinirlilik... Mahalle sakinlerinden Yunus Ergül, ilginç bir
deney yapmış. Ergül, bir dosya kâğıdını atınca vericilere doğru
yükseldiğini söylüyor. Kısıklı Mahalle Muhtarı Erkan Kalkan da 3
çocuğu ve eşi ile mahallede ikamet ediyor. Kalkan, “Babamı bir ay
önce kanserden kaybettik.” diyor. Mahallede çok sayıda kanser
hastası olduğunu söylüyor. Kalkan, mahallede aşırı sinirli olduğunu,
iki gün mekân değiştirdiğinde bu ruh hâlinin geçtiğini dile
getiriyor.
Kendi ellerimizle ölçtüğümüz, gözlerimizle gördüğümüz bu bölgedeki
elektromanyetik radyasyon aslında daha önce de belirlenmişti.
Sakarya Üniversitesi Elektrik Elektronik Bölümü Başkanı Prof. Dr.
Osman Çerezci, 2001’de ziyaret ettiği iş adamı Can Kıraç’ın
villasında şüphe üzerine ölçüm yaptığını kamuoyuna duyurmuştu.
Çerezci ve ekibi, Küçük Çamlıca bölgesindeki tek bir verici için güç
yoğunluğunu 32 volt/metre olarak belirlemişti. Oysa sınır değer 28
volt/metre idi. Ortamın toplam güç yoğunluğu, bazı uzmanlarca
zararlı olduğu yönünde çekince konulan 4,5 watt/metre değerinin çok
üstündeydi.
Elektromanyetik kirliliğin sağlık üzerindeki etkileri konusunda
çalışmaları bulunan Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim
Üyesi Prof. Dr. H. Hilmi Sabuncu, televizyon vericisinin çıkış
gücünün, baz istasyonundan çok daha yüksek olduğuna dikkat çekiyor.
Sabuncu, köylerde tercih edilen en güçlü baz istasyonu çıkış gücünün
40 watt olduğunu, buna karşılık radyo vericisinin çıkış gücünün 4000
watt, bir televizyon vericisinin gücünün ise 40.000 watt civarında
olduğunu belirtiyor: “TV vericilerinin bulunduğu Çamlıca’da yapılan
ölçümlerde güç yoğunluğu 8,65 watt/m olarak tespit edilmiştir. Bu
değer bize, bu alanda sürekli yaşayan insanların vücut
sıcaklıklarının normalin üzerinde olduğunu ifade eder. Bu son derece
zararlı bir durumdur. Çamlıca ve Kınalıada’da sinyal yoğunluğu ve
kanser olguları hakkında araştırma yapılması gerekir.”
Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Selim Şeker, Çamlıca Tepesi’ne çok benzeyen bir olayın İtalya ile
Vatikan arasında yaşandığına dikkat çekiyor. Vatikan’ın televizyon
ve radyo verici antenlerini Roma’nın kuzeyine yerleştirdiğini ifade
eden Şeker, elektromanyetik kirlilikten rahatsız olan İtalyan
vatandaşlarının açtığı dava sonucu yaşanan gelişmeleri şöyle
anlatıyor: “Mahkeme, yaptırdığı tespitlerden sonra davacıları haklı
bularak vericilerin kaldırılmasına karar veriyor. Vatikan, üst
yargıda şansını denedikten sonra son şans olarak davayı İtalya
Anayasa Mahkemesi’ne taşıyor. Sonuçta kaybediyor. Sorumlular da ceza
alıyor.”
Şeker, Ankara’da radyo ve televizyon vericilerinin bulunduğu Dikmen
Tepesi’nde kanser olanların, aynı Anadolu şehrinden göç edip şehrin
başka semtlerine yerleşenlere göre fazla olduğu yönünde TBMM’ye soru
önergesi verildiğini de hatırlatıyor.
Elektromanyetik dalgaları en aza indirme yolları
Yeni binalar, çocuk yuvaları ve okullar, yüksek gerilim hatlarından
ve trafolardan en az 120 metre uzaklıkta inşa edilmeli.
Yüksek gerilim hatlarının tercihen yer altından geçirilmesi
sağlanmalı.
Evlerin elektrik tesisatları gözden geçirilmeli.
Televizyon ekranından en az 1 metre uzakta oturulmalı, çocukların
TV’yi uzaktan izlemeleri sağlanmalı.
Düşük radyasyonlu bilgisayar ekranı kullanmaya özen gösterilmeli ya
da ekran filtresi kullanılmalı, LCD ekranlar tercih edilmeli.
Halojen ve floresan lambalar, okuma lambası olarak kullanılmamalı.
Yatak odalarında TV ya da bilgisayar bulundurulmamalı, varsa
kullanılmadığı zamanlarda fişten çekilmeli.
Elektrikle çalışan radyolu saatler yatak başlarından en az 1 metre
uzağa yerleştirilmeli ya da pille çalışan alarmlı saatlerle
değiştirilmeli.
Saç kurutma makineleri sık kullanılmamalı.
Bebek telsizleri bebek yataklarından en az 1 metre uzağa
yerleştirilmeli. Mümkünse bebek telsizleri ses kontrollü mod (bebek
ses çıkardığında çalışan) tercih edilmeli.
Kreş, çocuk yuvası, okullar, camiler ve çocuk hastanelerine cep
telefonu baz istasyonu kurulmamalı.
Dizüstü bilgisayarlar şarj edilirken açıldığında daha çok
elektromanyetik dalga yayar. Dizüstü bilgisayarlar şarj edilirken
kullanılmamalı.
Evlerde kullanılan kablosuz telefonlar, kablosuz modemler yatak
odası dışına yerleştirilmeli.
Cep telefonları mümkün olduğu kadar az ve kulaklıkla kullanılmalı.
SAR değeri düşük modeller tercih edilmeli.
Cebe konulacaksa ön yüzü bedene bakacak şekilde durmalı.
Yatarken aynı odada olmamalı. Sinyal seviyesi düşük yerlerde ya da
ulaşım araçlarında daha fazla radyasyona maruz kalmamak için
konuşulmamalı.
http://uydutvhaber.net/site/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=5729
* El Kitabı: Çanak antenlerin hava trafiğine, insan sağlığına ve
elektronik iletişime zarar vermesi
Gönderildi 12 Tem, 2005 - 01:27 PM
Uyducunun El Kitabı
Önce haberi hatırlatalım: Hava Kuvvetleri Komutanlığı”;na bağlı 6.
Ana Jet Üssü”;nün bulunduğu Bandırma ilçesinde yapılan teknik
incelemelerde bazı firmalara ait çanak antenlerin verici gibi
çalıştığı tespit edilmiş. Kurum uzmanları, havadan ve karadan
yaptıkları ölçümlerde F-16”;ların frekansına giren elektronik
dalgaların çanak antenlerden çıktığını belirlemiş(!!!?????).Bunun
üzerine firmalara “;cihazlarınızı değiştirin”; talimatının
gönderildiği belirtiliyor. Firmalar, değiştirdiği cihazların
elektronik kirliliğe yol açmadığına dair raporu da Telekom Üst
Kurulu”;na sunacak. Bir yetkili bölgede ölçümlerin devam ettiğini
belirterek, “;Bandırma”;da kablolu yayın yok. Normal antenler de
verimli olmuyor. Evlerde uydu alıcıları çok kullanılıyor. Binlerce
anteni tek tek incelememiz mümkün değil. İlk planda enterferans
(kirli dalga) tespit edilen markaların toplanmasını istedik.”; diyor
“;Yüzlerce antenin ortaya çıkaracağı enterferansın pilotları zor
durumda bırakabileceğini”; yineliyor. Tartışmaların odağındaki
Bandırma'da bulunan 6. Ana Jet Üssü'nde 1993'teki F-16 kazasından
sonra iki kaza daha meydana gelmiş, 26 Kasım 2002'de üsse iniş yapan
askerî bir helikopter düşmüş, kazada 6 kişi yaralanmış. 22 Aralık
2003'te ise eğitim uçuşu yapan F-16 tipi savaş uçağı kalkıştan kısa
süre sonra düşmüş. Haberde Türkiye'de 10 milyona yakın uydu
alıcısının önemli bir bölümünün kaçak olduğu belirtilmiş. Çeşitli
isimlerle kullanılan her 90 uydu alıcısından sadece 6'sı marka
tescilli diğerleri kaçakmış.(!!!????).
Telekom kurulunun açıklaması şöyle; “;çanak antenler uydu
sinyallerini toplayarak alıcı cihaza aktaran pasif bir eleman
olduğundan çevreye radyo dalgaları yaymak suretiyle enterferans
meydana getirmeleri söz konusu değildir. Hava bantlarından
enterferansa sebep olabilecek başlıca unsur uydu alıcı cihazlarda
yer alan 13.5MHz”;lik lokal osilatörün 9”;uncu ve 18nci harmonikleri
olabilecektir ki, söz konusu harmonikler ancak standart dışı
cihazlarda meydana gelebilmektedir(!!!!???). Piyasada yer alan tüm
uydu alıcı cihazları üzerinde kurumumuzun talebi üzerine TÜBİTAK
Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME) tarafından standartlara uygunluk
konusunda ölçümler sürdürülmekte olup sonucuna göre standartlara
uygun olmadığı belirlenen cihazlar piyasadan toplatılarak ilgililer
hakkında yasal işlemler yapılacaktır.
TükoDer Genel Başkanı Ali Er de şöyle demiş, "Türkiye'deki en büyük
eksiklik denetim". "TükoDer olarak aldığımız eşya ve hizmetlerde
ayıbın olmaması gerektiği inancındayız. Bu nedenle CE işareti, bizim
için yeterli değil. CE işaretinin de sahtesi yapılabilir. Cihazın
gerekli özellikleri taşıyıp taşımadığının kontrol edilmesi gerekir."
İnsanın aklına malum fıkara geliyor.
Müfettiş sınıftaki bir öğrenciye “;İstanbul”;u kim fethetti”; diye
sorar.
Öğrenci: “;örtmenim valla billa ben yapmadım”; der. Müfettiş
öğretmene bakar,
Öğretmen: “;efendim bunlar böyledir. Yaparlar yaparlar yapmadım
derler....”; der. Müfettiş durumu müdüre intikal ettirir..
Müdür de: “;Hiç merak etmeyin.. ben şimdi araştırır kimin
fethettiğini bulur, gereken cezayı veririm... der.
Bence bu olayda Bürokrasi olsun, basın, telekom kurumu ve TükoDer
gibi tüm yetkili kurumlarımız olsun aynen bu fıkradaki gibi
davranmışlar.
Oysa siz işin aslını zaten biliyorsunuz;
Şimdi bütün Uydu TV Haber okuyucularının zaten bildikleri bazı basit
temel teknik bilgileri tekrar edelim.
1. Çanak antenler yönlü cihazlardır ve diğer antenler gibi HERHANGİ
YÖNDEN ALIP HERHANGİ YÖNE YAYMA KABİLİYETLERİ YOKTUR. Tüm
iletişimleri sadece bakış istikametleri
doğrultusundadır(Standartlara göre üretilmeyenleri dahil).
2. Uydu alıcı çanakları adı üzerinde ALICI çanaklardır. Aldıkları
sinyaller uydulardan her an üstümüze zaten yollanmakta olan
sinyallerdir. ÇANAKLAR SADECE HER AN HER YERDE OLAN BU SİNYALLERİ
TOPLAMAK İÇİNDİR.
3. Çanak antenlerin baktıkları istikamete elektromanyetik sinyal
gönderebilmeleri için odağında LNB yerine BUC(Block up converter)
gerekir. İki yönlü çalışan VSAT terminallerinde bu parçadan bulunur.
LNB”;LERİN YANLIŞLIKLA BUC GİBİ SİNYAL DE GÖNDERİR ŞEKİLDE
ÇALIŞMALARI MÜMKÜN DEĞİLDİR. (CE standartlarına göre üretilmiş olup
olmamaları farketmez). BUC”;lar çok pahalı özel cihazlardır. En
güçsüzlerinin bile büyüklükleri LNB”;lerin 5-6 katıdır. Uydu
alıcılarının gücü bu cihazları beslemeye yetmez.
4. Bir an için çanağın verici olarak çalıştığını düşünelim. Gönderme
istikameti gökyüzündeki uyduya doğrudur. GÖKYÜZÜNDE UÇUP
DOLAŞAMADIĞIMIZA GÖRE UYDU İLE ÇANAK ARASINDAKİ HATTAN GEÇME
İHTİMALİMİZ, DOLAYISIYLA SAĞLIĞIMIZA ZARAR VERİLMESİ İHTİMALİ YOK.
5. Uydu ile çanak arasındaki çizgide insanlar dolaşmadığı gibi
elektronik iletişim cihazları da dolaşmazlar. Dolayısıyla
ENTERFERANS OLMASI, HABERLEŞME CİHAZLARININ ETKİLENMELERİ MÜMKÜN
DEĞİLDİR.
Yani, ÇANAK VERİCİ OLSA DAHİ İNSANLARIN VEYA HABERLEŞME CİHAZLARININ
HATTINA GİRMESİ ve SAĞLIĞINA ZARAR VERMESİ OLASILIĞI YOKTUR..
6. Gelelim uçaklara... Uçaklar gerçekten çanak ile uydu arasındaki
hattan geçebilirler. Ama, uçaklar bunu ANCAK ŞEHİR ÜZERİNDE MESKUN
MAHALDE ALÇAKTAN UÇUŞ YAPIYORLARSA ETKİLENEBİLİRLER. (Ülkemizde
Clarke kuşağının apex noktası 45 derece civarında olduğuna göre
örneğin çanağın bin feet yakınından bin feet yükseğinden geçmesi
halinde belirli bir yakınlığı olabilir). Oysa UÇAKLARIN YERLEŞİM
BÖLGELERİNİN BU KADAR YAKININDA SEYRETMELERİ YAYDIKLARI GAZLAR VE
GÜRÜLTÜ BAKIMINDAN HALK SAĞLIĞINI TEHDİT ETMEZ Mİ??
7. Uydulardan gelen yayınlar S, C, X, Ku, Ka, EHF,ve V bantlarında
yapılmaktadır. Bu frekanslarda bir gizlilik yoktur. İma edildiği
gibi GPS sinyalleri olsun diğer ILS v.s. yerel uçak haberleşmeleri
olsun frekansları bellidir. Bu frekanslardan herhangi enterferansa
neden olmaz. Aynı çanaklardan ve LNB”;lerden bütün avrupada var.
Aynı F16”;lar oralarda da uçuyorlar ama düşmüyorlar. Düşerlerse
çanaklardan mazeret bulunmuyor. Telekom kurumunun “;Enterferansa
sebep olabilecek başlıca unsur uydu alıcı cihazlarda yer alan
13.5MHz”;lik lokal osilatörün 9”;uncu ve 18nci harmonikleri
olabilir”; “;standartlara uygun olmadığı belirlenen cihazlar
piyasadan toplatılarak ilgililer hakkında yasal işlemler
yapılacaktır”;”; şeklindeki açıklamasını teknik bir açıklama olarak
anlamamız ve algılamamız imkansız.
Eğer ortada “;suyumu bulandırdın”; diyen kurt hikayesindeki durum
varsa, oradaki kuzu gibi “;ama ben derenin daha aşağısındayım, senin
suyunu nasıl bulandırabilirim? Savunmasını yapmak gereksiz. Uydu
antenlerinin yasaklandığı, çanak takanların da kırbaçlandığı 5 islam
ülksindeki gibi bizde de çanakların bir şekilde yasaklanması ve
toplatılması düşünülüyor, ve buna islami değil de teknik bir kılıf
aranıyorsa eğer bu bir şekilde bulunabilir. Biz ne yazarsak yazalım.
Uydu anten alan kişi halen bandrol, KDV, ÖTV gibi dörtyüzotuz çeşit
vergi ve harç ödemektedir. Kaçak hale gelirse yurt dışına daha çok
para gider, devlet bu vergileri alamaz. İran”;daki gibi Türkiyede de
uydu yayınları kaçak olarak izlenir o zaman sonuçta.
Eğer çanaklar sinyal yaysalardı FSM”;lerle her çanak kolayca
bulunabilir, eliyle koymuş gibi yakalanabilirdi. Oysa çatınızın
altına yerleştirdiğiniz çanaklar KOMŞUNUZ İHBAR ETMEDİKÇE ASLA
YAKALANAMIYORLAR. ÇÜNKÜ ÇANAKLAR SİNYAL YAYMAZLAR. İsterseniz
İran'lılara sorun.
Re: Çanak antenlerin hava trafiğine,
insan sağlığına ve elektronik iletişime zarar ve(Skor: 1)
dan matchmaker açık 09 May, 2010 - 11:02 AM
Bazı çalışmalarım için internette araştırma yaparken bu yazınızı
gördüm. Yazının bir hayli yanlış ve yanıltıcı bilgilerle dolu
olduğunu gördüğümden doğruları sizlerle de paylaşmak için sitenize
üye oldum. Doğruları diyorum, çünkü bu işle çok yakın ilgili
olduğumu öncelikle söylemeliyim.
Yanlış- Bu iş ile ilgili Kurumun adı Telekom Kurumu değildir.
Doğru- Bu Kurumun adı Telekomünikasyon Kurumu dur.(o tarihteki adı
ile) Bu gün adı değişmiş olup, Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu dur.
Yanlış- Söz konusu enterferansın (girişim-karışım) çanak antenler
ile hiçbir ilgisi yoktur.
Doğru- Öyle bir durum olsa sizin söylediğiniz gibi 90 tane markadan,
6 adet ne ayrılmış? 6 tane çanak anten mi? Çanak anten markası mı?
Böyle olamayacağını mantıklı olanlar sanırım anlar. Çanak antenlerde
herhangi bir teknoloji farkı yoktur. Olsa olsa yapım malzemesi
farkından söz edilebilir.
Doğru- Sorun bizzat uydu alıcı cihazının kendisinden kaynaklıdır.
Bildiğim kadarı ile 3 markada bu sorun yaşandı ve bunlarda markaları
farklı olmasına rağmen Güney Kore de aynı fabrikanın ürünüdür.
Fabrika da üretimi durdurarak yapım tasarımını değiştirdi. Bu marka,
Bandırma'nın neredeyse tamamına hakim ve satışların yaklaşık %85'ini
gerçekleştirmiş idi.
Doğru- Yukarıda belirttiğim gibi sorun çanak antenlerden değil uydu
alıcı cihazın bizzat kendisindedir. Sizin de söylediğiniz gibi 13,5
MHz. lokal osilatörün 9 ve 18 inci harmoniklerinden
kaynaklanmaktadır. Bu konuda bilginiz var ise bu harmoniklerin hangi
frekansları etkilediğini bulabilirsiniz..!!!
Osilatörün bulunduğu ana gövdeden ön board a bir kablo ile alınmaya
çalışılan bu sinyal, taşınan kablonun neredeyse bir anten gibi
davranışı ile 20-30 metre uzakta -85 , -90 dBm seviyede parazit güç
üretmiştir. Bu cihazlardan binlercesinin ortamda oluşturduğu parazit
enterferans Bandırma'nın Erdek yolu tarafındaki yüksek tepede sıfır
dBi kazançlı anten ile -73 dbm olarak tespit edildi. Bu güç
seviyesini anlayabiliyor musunuz bilmiyorum?
Eğer ulaşabilir iseniz; Uluslararası Telekomünikasyon Birliğinin,
(ITU) Recommendation BT 656-4 Tavsiye Kararında bu durumun yıllar
önce belirlendiği ve bu sinyalin mevcut durumu yaratabileceği ve
tasarımda/üretimde bunun engellenmesi yönünde tedbirlerin alınması
gerektiği hususunda deklarasyonu yayınlamıştır. Yani bu durum sadece
bizim ülkemizde görülen bir durum olmayıp önceden literatüre geçmiş
bir vak'adır.
Yanlış- Telekomünikasyon Kurumu (Yeni adı: Bilgi Teknolojileri ve
İletişim Kurumu) yukarıda belirttiğiniz gibi kullanıcıları sorumlu
tutmamıştır. Standartlara uygun olmadığı belirlenen cihazların
toplatılma sorumluluğu üretici firmada dır ve bu durum da kanunlar
ile sarih dir. Üretici firma da üzerine düşen sorumlu davranışı
olabildiğince yerine getirmiş ve derhal toplatma işlemlerini
başlatmıştır. Ben biliyorum ki; tek tek evlere gidilerek eski uydu
receiver cihazı alınıp yerine ambalajında son modeli ile
değiştirilmiştir. Şimdi ortada haksız, mesnetsiz ve ispatsız bir
durum olsaydı, üretici binlerce ürününü toplatılır mıydı sizce?
Sanırım buna itirazınız yoktur...!!!
Şimdi diyorum ki; yuhlar olsun. Devlet işi gücü bıraktı, sizin
tabirinizle, sırf İslam Ülkesi olsun diye Bandırma'daki uydu
antenlerini yasaklayacak. Herhalde pilot bölge seçti orayı...!!!!
Allah herkesi kara cahillerden ve cehaletten korusun...